İstanbul’un 2 bin 500 yıllık tarihi “özel bir eser” ile hayat buldu. Tarihçi Önder Kaya’nın uzun yıllar süren araştırmaları ve İSAM, İstanbul Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul Kitaplığı, Fransız Araştırmaları Enstitüsü, Atatürk Kitaplığı kütüphanesindeki arşiv dokümanlarından yararlanılarak hazırlanan “İstanbul Tarihi” başlıklı kitap Byzantion Kenti döneminden, günümüze kadar uzanan süreci tüm detaylarıyla ele alıyor. Birçok özel arşiv görseli de ilk kez kitapta yer alırken, dikkat çeken ve tartışma yaratacak kısımları ise merhum Adnan Menderes’in başbakanlığı dönemindeki yıkım ve değişimler oluşturuyor.
GÖÇ DOKUYU BOZDU
Kronik Kitaptan çıkan eserde, Bizans ve Osmanlı dönemi kent yaşamı ile mimari gelişimine ışık tutulurken, DP’nin iktidar olduğu 1950 ile 1960 arasındaki değişim ise Önder Kaya tarafından şu sözlerle aktarıyor: “Her ne kadar bu dönemde Levent, Ataköy, Koşuyolu gibi semtlerde toplu konut çalışmalarının önemli örnekleri verilmiş olsa da yeni gelen nüfus ekseriyetle sur içi ve eski İstanbul’a yerleşmiş, şehre ve İstanbulluluk kültürüne yabancı olan bu zümre, kentin tahribinde önemli bir etken olmuştur.”
Menderes döneminde İstanbul tarihinin en kapsamlı imar faaliyetlerine girişildiği de arşiv belgeleri üzerinden kitapta yer alırken, Kaya, şu ifadeleri kullanıyor: “Bu anlamda hâlihazırda bugün de kullanılan Vatan ve Millet caddeleri, Aksaray-Bayezid yolu ile Yenikapı-Florya sahil yolu, Karaköy-Beşiktaş yolu, Barbaros Bulvarı, Levent-Maslak-Sarıyer güzergâhı, Dolmabahçe-Bebek yolu hizmete açılmıştır. Ancak özellikle Vatan ve Millet caddeleri ile Karaköy-Beşiktaş sahil yolu, bir kısmı Mimar Sinan yapısı olan çok sayıda eserin kent dokusundan silinip yok olmasına neden olacaktır.”
“Bu güzergâh, Suriçi İstanbul’undan sonra en çok imar gören yerlerden biri konumundaydı. Bilhassa şehrin en güzel sebilleri arasında yer alan yapılar, bu girişimlerden fazlasıyla olumsuz etkilenmişlerdir. Galata’da Latinlere ait San Fransisko Kilisesi yerine Gülnuş Emetullah Valide Sultan tarafından inşa ettirilen Galata Yeni Cami’nin kalıntıları tamamen ortadan kaldırılırken, yerine Hırdavatçılar Çarşısı kurulmuştur.”
![İstanbul'un hazin öyküsü, Geriye ne kaldı? - Resim : 2](https://i.haberglobal.com.tr/storage/files/images/2024/05/22/12121212121212121212121-wxtz.jpg)
DENİZ YOLU UNUTULDU
Söz konusu dönem için “İstanbul ulaşımında günümüze kadar etkisini sürdüren önemli hizmetler olsalar da, plansız imar faaliyetlerinin bir neticesi olarak şehrin sosyokültürel dokusunda tamir olunamaz yaralar açılmıştır” ifadesini de kullanan Kaya; şunları da anlatıyor: “Menderes’in en çok eleştirildiği hususların başında, kent trafiğini açtığı geniş yollar vasıtasıyla kara taşımacılığına kaydırması, deniz ve demiryolu alternatiflerini neredeyse tamamen devre dışı bırakmasıdır. Nitekim onun zamanında tramvaylar kaldırılmış, Boğaz sahilinde açılan yollara otobüs seferleri konulmuştur. Hâlbuki bu güzergâhlar için pekâlâ deniz yolu daha aktif biçimde kullanılabilirdi. Apartmanlaşma da ‘mahalle’ kavramının sonunu getirdi.”
![İstanbul'un hazin öyküsü, Geriye ne kaldı? - Resim : 3](https://i.haberglobal.com.tr/rcman/Cw772h594q95gm/storage/files/images/2024/05/22/kronik-7-kt2e.jpg)
D’RANCO’NUN ESERİ DE GİTTİ
Günümüzde Karaköy Meydanı’nda Ziraat Bankası binasının hemen arkasına düşen ve ünlü İtalyan mimar Raimondo D’Aranco tarafından, 2. Abdülhamit zamanında yaptırılan Karaköy Mescidi’nin akıbeti de kitapta yer alıyor. Kaya, tarihi eserin yerinde yeller estiğini anlatırken, “Ne yazık ki yolun çok gerisinde kalmasına rağmen yıktırılır. Esasen sanat değeri yüksek bu yapıdan sökülen taşların numaralanması ve mescidin şehrin başka bir yerinde yeniden kurulması tasarlanıyordu. Ancak bu teşebbüs hiçbir zaman gerçekleşmemiş ve taşların akıbeti de meçhul kalmıştır” diyor.
mert.inan@haberglobal.com.tr
Kaynak: Web Özel